2 Kasım 2011 Çarşamba

C.Süreya

Nası sevdim nası beğendim hemencecik kaydedeyim geçsin geçmişime dedim.Sabahın köründe dersi olan iki fareyiz şu anda karşılıklı.
Tiplere bakarsan damla uyku yok sanırım.Ama yapılabilecek bişey olmadığının da farkında olduğumuzdan bi masumluk ta yok değil üstümüzde.Hayırlısı madem...
Ve evet zevzekliğe vurmadan paylaşıyorum sizlerlede paylaşmak istenileni :)

BELKİ DE KUŞLAR UÇUYOR DİYE HAYAT KISALIYORDUR 
Onun yaşadığı kentte, tarlaları birbirinden ayırmak için gelinciklerden kırmızı çizgiler yapmışlar.
Onunla, o kentin sokaklarında sesli sesli şarkılar söyleyebilirsiniz mesela. İnsanlar size bakar ve sizden nefret ederler.
Aslında sokakta şarkı söylemeseniz de, insanlar size baktığında nefret edecek bir şey mutlaka bulurlar.
Neyse.
O güzelse, sizi güzel insanlarla tanıştırır. Aralarında Guguk Kuşu’ndan etkilenip, filme yazı yazan süpersonik kızlar olur. Hep birlikte otururken saatlerce Cemal Süreya’dan, Sait Faik’ten, Neruda’dan, Holden’dan falan bahsedebilirsiniz.
Sizi tanıştırdığı ipek gibi kızlardan biri de kalkıp der ki;
Bir şeyiniz olayım sizin,
Hani nasıl isterseniz,
Oğlunuz, kiracınız, sevgiliniz…
Dünyanın bir ucuna,
Birlikte gider miyiz?*
Tebessüm edersiniz, teşekkür etmiş olursunuz.
O öyle sersemdir ki, gara sizi uğurlamaya geldiğinde, hüzünlü gözlerle veda etmez. Taş – kâğıt – makas oynar trenin cam kenarında oturan sizinle. Tanrım! Yirmi yaşında güzel bir kız yapar bunu.
Tütün sarar size. Ama sardığını da kendi içer.
Bencilken bile sizi düşünür.
Çok sarhoş olur ama ayık sever.
Hapşırırsa çok yaşar.
**Korkuları vardır. Ama bunu kendine belli etmediğinden cesurdur.
*Şemsiyesi güzeldir. Fakat bilir ki, şemsiyeler yağmura hakarettir.
Onunla şöyle dileklerde bulunabilirsiniz:
Islanan saçlarımızı gittiğimiz yerlerde beğenmezler diye, yağmura öfkeleniyoruz. Keşke, yağmur saçlarımızı bozsa bile bizi beğenecek insanlara yürüyebilseydik.
Acılarınızdan bahsedebilirsiniz ona. Ne bileyim. Ölüm gibi. Size aptal teselliler vermek için çaba göstermez. Çünkü bilir ki, insanın üzülmesi gerekiyorsa, üzülmelidir.
Özlerse sizi, pat diye çıkıp gelir. Gelirken de sevdiği kitapları yanına alır. Ama ağırlık olmasın diye onları kucağında değil, dilinde taşır.
Eğer sizin yaşadığınız şehirde deniz yoksa o size martılardan selam getirir.
Christopher McCandless’a laf ederseniz, sizi dövebilir.
Çok alay etmez kimselerle. Ederse de kötü niyetle değil, başarısız geyiklerle yapar bunu.
Bazı anlarda şapşallığı en doruklarda yaşarken görürsünüz onu.
Yapmayın! Teninin rengi toz pembe değildir elbette. Hayır, bundan bahsetmiyorum. Ama ben onun güzelliklerini severim. Çirkinliklerini kapatan güzelliklerini.
Anlayacağınız o sizin sevebileceğiniz türden biri değildir. Çünkü siz güzel olandan hemen sıkılıp, çirkin şeyler yapmaya koyulursunuz.
Bu yüzden soyadı Ağaç olan bir kadını sevmeniz epey zordur.  
*C. Süreya


"Eve gidince apar topar denemelik"ler listesine giriş yaptı gün itibariyle.
Özenmek!
Of.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder